Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 knight online nın hikayesinin dewamı 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ghostomen
Forum Uye
Forum Uye
ghostomen


Erkek
Mesaj Sayısı : 9
Yaş : 30
Nerden : adana
Lakap : çoktembel
Rep Puanı :
knight online nın hikayesinin dewamı 2 Left_bar_bleue0 / 1000 / 100knight online nın hikayesinin dewamı 2 Right_bar_bleue

Tesekkur Et :
path=\"\" title=\"\" permalink=\"\">


Kayıt tarihi : 03/12/08

~~Kullanıcı Seviye~~
Deneyim:
knight online nın hikayesinin dewamı 2 Img_left5/100knight online nın hikayesinin dewamı 2 Empty_bar_bleue  (5/100)
Aktiflik:
knight online nın hikayesinin dewamı 2 Img_left10/100knight online nın hikayesinin dewamı 2 Empty_bar_bleue  (10/100)
Güç:
knight online nın hikayesinin dewamı 2 Img_left2/100knight online nın hikayesinin dewamı 2 Empty_bar_bleue  (2/100)

knight online nın hikayesinin dewamı 2 Empty
MesajKonu: knight online nın hikayesinin dewamı 2   knight online nın hikayesinin dewamı 2 Icon_minitimePtsi Ara. 22, 2008 10:17 pm

El Morad kralı Manes sığınmacıları koşulsuz kabul etti. Gücü yerinde olanlar henüz saldırıya uğramayan tek şehrin savunmasını kuvvetlendirmek üzere orduya alındılar. Yeni savaş alanları inşa edildi gerekli malzemeler temin edildi ve yeni silahlar yapıldı. El Morad halkı şehirlerini kaybetmemeye kararlıydı kendi şehirlerini bırakıp kaçanlarsa yeni evlerini bağlılıkla savunmaya hazırdı. El Morad insanlığın son kalesiydi. Kaybedilirse insanlığın sonu olurdu.


ŞOVALYELERİN YÜKSELİŞİ:

Yedi uzun yıl boyunca ölmeyen yaratıklar ve canavarlarla savaştılar. Kral Manes yıllarca dualarına kulak vermeyen olanlara seyirci kalan tanrılara yakarıp durdu. İnsanlar hala direniyor hatta güçlenmeye başlıyordu.

Savaşın ilk iki yılı geçtiğinde El Morad sakinleri saldırılara alışmıştı. Direnişleri sağlamdı savaş tekniklerini geliştirmişlerdi. Sonunda güvenli duvarların arkasından çıkmaya bile cesaret ettiler. Onlara metal ve ağaç sağlayan şehrin ardındaki dağların arasından geçitler açıp silahlı birliklerini ormanlara gönderdiler ve toprağı ekmeye başladılar. Başlangıçta ürün yetiştirmek zor oldu ancak zamanla insanları dağlara veya yeraltına yerleştirerek mahsul ekimi için şehrin güvenli duvarları arasında boş alanlar yaratmayı başardılar.

Üçüncü yılda artık tecrübe kazanmış olan askerler sadece saldırıları geri püskürtmeyi beklemekten vazgeçip canavarları avlamaya başladılar. Savaşçılar evlerine kahramanlık ve zafer hikayeleri ile dönüyordu. Bu savaşçılar daha sonra biraraya gelerek Şövalyeler olarak bilinen birliği oluşturdular. Şövalyeler El Morad dışında yaşar ve hayatlarını görevlerine adardı bazıları sihir yapmayı ve şifa ilmini bile öğrenmişti. Böylelikle yıllar geçti ve şövalyeler güçlenerek varlıklarını sürdürdü.

Savaşın yedinci yılının son gecesinde olağanüstü bir şey yaşandı. El Morad üzerine kızıl yağmur yağmaya başladı. Uzaklarda beliren yeşil bir sis tabakası şehre doğru sürükleniyordu. Ürkütücü bir ses duyuldu insanlar ilk kez kapılara doğru kaçmaya başladılar. Hiçbiri korktuğunu inkar edemezdi.

Kral Manes son bir umutla tanrılara yalvardı.

Tanrılardan biri sesine kulak verdi. “Benden dileğin nedir?”

“Halkım her gün ölüyor. Lütfen bize yardım edin.”

“Yardıma ihtiyacınız yok.”

“Fakat halkım her gün ölüyor. Şimdiyse bu korkunç yağmur ve sis baş gösterdi. Halkım sonumuzun geldiğini düşünüyor. Nasıl yardıma ihtiyacımız olmaz?”

“Yardıma ihtiyacınız yok.”

Halkının kurtuluşunu sağlamakta kararlı olan Kral yalvardı. “Fakat siz güçlüsünüz! Siz dilerseniz herşey yoluna girebilir. Biz sizin aciz kullarınız.”

“Kullar da felaketlerden nasibini alır siz benim kullarım olacaksınız. Bugün dualarınızı kabul etmek için değil sonunuzun yaklaştığını haber vermek için ortaya çıktım.”

Kral öfkelenmeye başladı. Tanrı’ya bağırma cüretini göstererek “Eğer bize yardım etmeyecekseniz biz o sonu hep birlikte karşılayacağız.” dedi.

Tanrı çoktan gitmişti. Kral hangi Tanrı ile konuştuğunu bile bilmiyordu. Ona cevap veren Logos muydu? Yoksa Akara ya da Pathos- Cypher mı?


ŞOVALYELRE HABER SALIN ...

“Yapabileceğimiz bir şey mutlaka vardır” dedi konsey üyelerinden biri alnındaki teri silerek.

Yanında duran başka bir üye esnemesini güçlükle bastırdı. Vakit öğleyi geçmişti; liderler Tanrı’nın Kral’a karşılık verdiği dün geceden beri aynı konuyu tartışıyordu.

Planisad şehrinden bir Lord ayağa kalkıp söz aldı ve şehre yaklaşan yeşil sisten kurtulmak için kaçmayı önerdi. “Burada kalıp o korkunç tüyler ürpertici sisin bizi yutmasını bekleyemeyiz.” dedi.

Keşfe gönderilenlerden geri dönen olmamıştı bu nedenle Lord hala vakitleri varken kaçmanın en iyisi olduğuna inanıyordu.

Diğerleri öneriye itiraz etti çünkü herkesi şehirden çıkarmak günler sürerdi ve şehrin güvenli duvarlarının dışında kaçmaya çalışırken sise yakalanma ihtimalini göze alamazlardı.

Cesur bir Erenion “Tanrı’yı öldürürsek herşey düzelir.” diye atıldı elini havaya savurarak. O sırada kadehini doldurmakta olan zayıf hizmetkarı neredeyse deviriyordu.

Bir Barbar “Evet.” diye bağırarak onayladı. “Daha önce de kaçtık ama buraya gelip direndiğimiz için kurtulabildik. Daha önce de savaştık yine savaşalım. Savaşalım. Bırakın gelsinler.”

Konsey kargaşa içindeydi. Tanrı ile savaşma önerisi ilk kez sunulmuyordu. Çoğu tek çözümün bu olduğunu düşünse de hiçbiri savaşmaya istekli değildi.

“Sen delirdin mi?” diye bağırdı biri. “Cypher bir TANRI!”

“Tanrı olan Pathos aptal! Gözünü aç!”

Soylu olmayan üyelerden biri kendisi başka yararlı özelliklerinden çok kitap okumasıyla bilinirdi “ Ben bu olayın arkasında başka bir Tanrı olduğundan şüpheleniyorum.” dedi.

Kral ayağa kalkıp konseye seslendi. “Kalacağız fakat savaşmayacağız. Şövalyelere haber salın.”


DÜŞ:

Atlı şövalyeler halkın sevinç çığlıkları eşliğinde kalenin kapısından içeri girdi. Kurtarıcılar efsanenin kahramanları gelmişti. Keskin kılıçları ve parlak zırhları ile eski hikayelerdeki kahramanları andırıyorlardı. Onları gören hiç kimse yenilebileceklerine inanmazdı.

Yaklaşık üç yüz şövalye Tanrı’yı aramaya koyuldu. Efsaneye göre tanrılardan biri çok uzun zaman önce yaptığı camdan bir tapınakta yaşıyor ve tüm ihtiyaçları inananları tarafından karşılanıyordu.

Ellerinde çocuklara anlatılan hikayelerden başka ipucu olmayan şövalyeler atlarını vahşi ormanlara sürdüler. Nadiren karşılarına çıkan bir kaç kötü yaratığı öldürerek yollarına devam ettiler. Şövalyelerin her zaman avladığı bütün o kötü yaratıklar birdenbire ortadan kaybolmuş gibiydi.

Bir gece şövalyelerin üzerine ağır bir yorgunluk çöktü ve hepsi derin uykuya daldı. Düşlerinde vadinin kıyısında insanların bulunduğu bir yer gördüler. Bazıları uykunun tesiriyle aradıkları yere geldiklerini sandı. Yaklaştıkça insanların yüzündeki umutsuzluğu yorgunluğu ve tarifsiz kederi gördüler. Düş gören şövalyeler gerçeğe uyanmaya başlamıştı. Burası Tanrı’nın eviydi insanlar da ona tapan inananlar değil Tanrı’nın köleleriydi. Tapınağa iyice yaklaştıklarında görmedikleri halde varlığını hissettikleri bir el görüşlerini kapattı. Böylece rüyadan uyandılar ama sabaha dek yerlerinden ayrılmadılar.

Gördükleri rüya yüzünden tedirgin olsalar da şövalyeler hala son derece kararlıydı. Üstelik yeni bilgiler edinmişlerdi. Batıya doğru harekete geçtiler aradıkları yerin o yönde olduğunu biliyor gibiydiler. Rüyanın etkisiyle zihinlerinde ve kalplerinde uzun zaman önce unutulmuş bir dua dillenmeye başladı.

Biz senin çocuklarınız
Uzun zaman unutmuş olsan da
Terketme bizi asla.


TANRI İLE YÜZLEŞME

Şövalyeler durmaksızın günlerce at sürdüler. Ne kendileri ne de atları açlık ya da yorgunluk hissediyordu. Hepsi rüya sayesindeydi. Ve dua.. Onlara güç vermişti. O muhteşem manzara ile karşılaşıncaya dek yola devam ettiler. Karşılarında elmas gibi parıldayan muazzam bir tapınak duruyordu. Rüyalarında görmüş olmaları bile onları bu göz alıcı manzaraya hazırlamamıştı.

Ancak tapınakla aralarında aşılmaz bir engel vardı. Gözle görünür bir engel değilse de atlar bir noktadan sonra ilerlemeyi reddediyordu. Atlarından inen şövalyeler bile o görünmeyen sınırın ötesine geçmeyi başaramıyordu. Sanki sınıra yaklaşınca onun ötesine geçme isteği kayboluveriyordu.

Öğlen olduğunda hala karşıya geçebilen kimse yoktu etraflarında bazı değişiklikler beliriyordu. Onları çevreleyen ormanlar ve çimenler tıpkı bir serap gibi kayboluyordu. Toprak hızla kuruyor ve çatlıyordu. Derken üzerinde durdukları toprak ansızın ikiye ayrıldı ve şövalyeler açılan büyük yarığın içine düştü.

Pek çoğu yaralandı bazıları öldü. Hayatta kalanlarsa kendilerini önceden karşılaştıkları ya da ilk kez gördükleri türlü canavarla dolu bir mağarada buldu. Ormandaki tüm kötü yaratıkların geldiği yer burasıydı.

Yaratıkların üzerinde Pathos- Cypher duruyordu.

Tanrının bir kafa işaretiyle tüm yaratıklar şövalyelere doğru saldırıya geçti. Şövalyeler ellerindeki kalkanları gövdelerine siper ederek daire oluşturdular böylece hem düşmanı olabildiğince uzak tutacak hem de dairenin içindeki yaralı ve şifacıları koruyabileceklerdi. Şövalyeler usta savaşçılardı ancak savaş ilerleyip sayıları azaldıkça amansız düşmanlarının saldırılarının sonu gelmeyecek gibi görünüyordu.

Şövalyelerin sayısı ellinin altına indiğinde canavarlar saldırmayı bıraktı. Pathos-Cypher yaklaşırken onlar geri çekildi. Tanrı sonlarına kavuşmadan evvel ölümlülerin kendisini görmesini istiyordu. Tanrı’yı ilk kez yakından gören şövalyeler onun gerçekte nasıl göründüğünü öğrendiler. Devasa cüssesine rağmen yaşlı bir adamdan biraz halliceydi. Şövalyelerin beklediği gibi gaddar bir savaşçıyı andırmıyordu.

Tanrı “Hoş geldiniz Şövalyeler. Yorgun olmalısınız.” diyerek onlarla alay etti.

Şövalyeler karşılık vermedi. Onun yerine kılıç kullanmakta usta olanlar seçtikleri hedefe doğru kılıçlarını savurdu. Mistik savaşçı güçlerine sahip olan şövalyeler son bir karşı saldırı için tüm güçlerini kullandı yaratıkların üzerine alev ve yıldırım yağdırmaya başladılar. Saldırı o kadar şiddetliydi ki Pathos-Cypher canavarların ölümünü seyretmekten başka bir şey yapamadı. İnsanlar yenilmişti belki ama ayakta tek bir canlı yaratık bırakmamışlardı. Hala hayatta olanlar yaratıklar da kan içinde çaresizce yerde yatıyordu. Şövalyeler Pathos- Cypher’ın etrafını çevirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
knight online nın hikayesinin dewamı 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Knight OnLine-Dowload
» knight online nın hikayesi
» Silkroad Online Legend III Plus 1.70 DowLoad

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: ~~OYUNLAR Oyun FORUMLARI~~ :: +Knight OnLine-
Buraya geçin: